![]()
Ahmet Mantaş
a_mantas@yahoo.com
EĞİTİMDE MUCİZE YARATMAK
08/10/2018 18 milyon öğrenci, 1 milyon öğretmen, üniversiteler,
okullar, eğitim araç ve gereçleri, eğitim teknolojileri, materyaller, kitaplar,
deneyimler ve tarihsel birikimlere rağmen bir mucize yaratamıyoruz… Öyle
yapıyoruz olmuyor, böyle yapıyoruz olmuyor. Sonuç hep başarısızlık, olmuyor,
olmuyor. Hortumdan
akan tazyikli su ile bardağı doldurmaya çalışıyoruz… Bazı
öğretmenlerin bireysel çıkışları ile yaratılan farkındalıklar olsa da, eğitim
sisteminin başı bozuk düzeni yada sistemsizliği nedeniyle sadece yerel bazlı
etkilerin yaşandığı örnekler sonuçsuz kalıyor. İlkokullarda
günde 6, haftada 30 saat ders, ortaokullarda günde 7, haftada 35 saat ders,
ortaöğretim okullarında günde 8, haftada 40 saat ders, bu yetmezmiş gibi bunca
ders yükünün üzerine birde kurs, etüt, özel ders, doldur doldur tazyikli su ile
bardağı doldur. Öğrenciler
için bu ders saatleri çok fazla ağır bir yük, hem de her kademedeki öğrenciler
için… Sayısal
verilere göre okulu terk eden öğrenci sayısı bakımından Türkiye dünya birincisi. Ders
sayısı ile sınav sayılarını arttırarak başarılı olunacağını düşünen bir sistem,
hangi eğitim yönetimini ve öğrenme modelini organize ederse etsin başarısızlığa
mahkumdur. Bu
sistemden başarı çıkmaz… İster
çoklu zeka deyin, ister yapısalcı öğrenme, isterseniz öğrenci merkezli ne
derseniz deyin, eğitimi bozan ve başarısızlığa uğratan temel sorun sistemin
kendisidir. ‘Kötü öğrenci,
kötü öğretmen, kötü veliler yoktur. Kötü eğitim sistemi vardır.’ Rıfat
ILGAZ bunu eğitim dünyasının gerçekliği içindeki problemler için söylemiştir. Özellikle
eğitimi bilimsel gerçekliğinden uzaklaştırarak dogmatik bir cendereyle
sarmalanmasına göz yumarsanız, bırakın eğitmeyi çocukları birer terbiye
ruhbanına dönüştürürsünüz… Bu durum
facia sonuçların doğması demektir. Günümüz
dijital çağda, dogmatizm ile dijital dünyanın uyuşmazlığı en çok da eğitim
alanında karşı karşıya gelecektir. Simyacı
ile Kimyacı arasındaki bilimsel fark gibi. Kötü
eğitim sisteminin ortaya çıkardığı en büyük sorunlardan birisi de ders
kitaplarıdır. Sorun
kitabın kendisi değil, içeriğidir. Konulardaki
yanlış bilgilerle yaratılan kirlilik, gelişigüzel hazırlanmış metinler,
özensizlik, yasalara ve mevzuata aykırılık, bilimsel ve yeterliliği olmayan
eğitim ve öğretim programlarıyla çakışan, görsel içerikleri ile öğrenmeyi
desteklemeyen, daha birçok sorun ile ders kitapları başlı başına ticari kaygı
içerikli bir piyasa ürününe dönüşmektedir. Ders
kitapları içeriğinin yetersizliği öğrenci ve velileri hatta öğretmenleri
alternatiflerine yönlendirerek farklı kaynak arayışlarına itmektedir. Böylece
bir sömürü sistemi gelişerek eğitimi kapsamaktadır. Kötü eğitim sistemleri
sömürücü bir sistemdir. Öğretmenden tutunda öğrenci ve veliyi de bu sömürü
sisteminin bir parçası haline getirir. Saygın
eğitim sistemlerinde ‘doğru’ değerlidir ve katı kurallarla korunmaz… Kötü
eğitim sistemlerinde ise ‘üç yanlış bir doğruyu götürür.’ ‘Yanlış’’
değerli bir kavramdır, yanlış olmadan ‘doğru’ kavramı gerçekçi öğretilemez, bu
işin başka tarafı, niye yanlış olan doğruyu götürür, yanlış olan cevap, doğru
cevabı nasıl yok eder. Burası çok garip ve endişe vericidir. Bu
değerlendirme metodu başlı başına bence problemli, eğitim pedagojisine aykırı
hem yapısalcı öğrenme diyeceksin hem de yanlışların doğruyu götürür diyeceksin,
‘yanlış yapma’ demenin başka bir yolu olmalı. Bence
tersini yapmalıyız. ‘Üç doğru bir yanlışı götürmeli’, biraz tersten bakmalıyız,
çünkü düzden bakıyoruz olmuyor. Öğrencilerin riskleri göze almasını
sağlamalıyız. Onlara
hem bozuk bir sistem sunacaksınız hem de
doğru cevaplarını yok sayacaksınız böyle sistem olmaz… Eğitim
de bir şeyler yapılacak ise öncelikle eğitim politikaları gözden geçirilmeli,
kaliteli bir kamu eğitimi zorunlu olarak verilmelidir. Eğitim
politikalarına paralel olarak sosyal politikalarında tüm öğrencilere eşit
fırsatların sunulduğu parasız ve kaliteli öğrenmeyi garanti etmelisiniz. Gelişmiş
olan demokratik ve sosyal ülkelerin eğitim sistemi ve sosyal politikalarını
dönüştürerek dünyanın en iyi ve saygın sistemlerini oluşturdular. Alışagelmiş
her şeyin tersini yaparak bunu başardılar. Öncelikle
ders ve sınav sayısını, ödevleri azaltarak yaptılar. Sosyal
eşitsizliği, eğitimdeki adaletsizliği, çocuk yoksulluğunu, temel hizmetlerin
yetersizliklerini, eğitimde ki sömürü çarkını ortadan kaldırarak bunu
başardılar. Nitelikli,
bilimsel evrensel normlarda hazırladıkları ders kitapları ve kaynak
kitaplarıyla öğrenmeye odaklandılar. Biz
halen ‘üç yanlış bir doğruyu’ götürürdeyiz… Bizde
eğitimi piyasalaştıran sistemin kendisidir. 1940
yıllarında başlayan ve yurt çapında uygulanan ‘Köy Enstitüleri projesi’
ülkemizde uygulanmış en doğru eğitim modeliymiş ama siyasi kaygılarla bu
sistemi hiç etmişiz… Köy Enstitülerine sahip çıkamamışız… ‘Aydınlanmaya köylerden başlanmalı’ diyen projenin
yaratıcıları dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile dönemin ilköğretim
Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç 1940 yıllarında eğitimde büyük bir mucize
yaratabilmişler. Cumhuriyet
Devrimlerinin eğitim alanındaki en önemli kurumlarından olan ‘Köy Enstitüleri’
projesinin ‘Yücel’in Çiçekleri’ isimli filmi beyaz perdeye taşınmış, bu film
mutlaka izlenilmeli. Yönetmenliğini
Cengiz ÖZKARABEKİR’İN yaptığı bu filmin galası 24 Kasım Öğretmenler gününden
bir gün öncesi, 23 Kasım 2018’de Cuma günü yapılacakmış. Yanlışlar
mı doğruyu, yoksa doğrular mı yanlışı götürüyor. Bunu görmek için tüm
öğretmenler ve öğrenciler bu filmi
mutlaka izlemeli, Türkiye tarihinde eğitimde yaratılan bu büyük mucizenin
gerçekliğine tanıklık etmelidir. 08
Ekim 2018 Ahmet MANTAŞ Eğitim
İş Çanakkale Şube Başkanı |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
EĞİTİMDE VİZYONSUZLUK - 08/11/2018 |
Eğitim camiasının umutla, merakla beklediği ‘’Eğitimde 2023’’ vizyon belgesi açıklandı. |
SAYGI VE BİAT - 21/06/2016 |
Saygı duymak ve biat etmek tutumları |
SENDİKAL BEYZADELERİ - 06/06/2016 |
Sendikal yapılara şöyle bir rakursi yapalım, betimlemeleri kaygısal |
SENDİKA // SENDİKA - 23/05/2016 |
Piyasacı sermayenin ağır saldırıları altında hak gasplarının hemen hemen her gün yaşandığı bir dönemdeyiz. |
PARÇALARI BİRLEŞTİRİN - 16/05/2016 |
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiş fakat halifelik makamı henüz kaldırılmamıştır. |
1 MAYIS’TA ALANLARA - 25/04/2016 |
Örgütlenme modellerine baktığımızda, emek eksenine bağlı olarak sınıf temeline dayalı bir örgütlenmenin varlığından yola çıkarak, emekçileri örgütleyebildiğimizi söyleyemeyiz… |
AHLAK ÇOCUKLARI KORUSUN - 13/04/2016 |
Toplumsal ilişkiler deformasyona uğrayınca iç yapıları nedeniyle tüm kötülükleri birer irin gibi dışa vurmaktadır. |
GERİCİLİĞE KARŞI BEN DE VARIM - 25/03/2016 |
Toplumsal kaygılarımız, günlük yaşamımızın fiili işgaline dayalı olarak gericiliğin bir |
YA BAŞKANLIK YA KAOS - 14/03/2016 |
Mermi manyağına dönüştürüldük, toplum olarak hep beraber resmen “Rus Ruleti” oynuyoruz… |
![]() |